Suzan Hacigarip İle Röportaj (YOK’ 2024 ARŞİV)

Suzan Hacigarip İle Röportaj (YOK’ 2024 ARŞİV)

1-) Selamlar, hoş geldiniz röportajımıza. Öncelikle Türkiye şartlarında nasılsınız? Her şey yolunda mıdır?

S: Türkiye şartlarında olunabilecek en iyi şekilde olmaya çalışıyoruz. Tabii çok mümkün değil. Çünkü her geçen gün yeni bir şoka uyanıyoruz, yeni bir olumsuzluğa uyanıyoruz. Stabil kalmaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince üretmeye, çok fazla tüketmemeye çalışıyoruz. 

2-) Müziğe başlama sürecinden bahseder misin bizlere?

S: Müzik; hayatımda hep olan bir şeydi, müziğin içine doğdum diyebilirim. Müzik dinleyen bir ailem vardı, annemin ve anneannemin sesi çok güzeldir ve sanırım sesim de onlardan geçti bana. Kültürlerim var diyeceğim çünkü hem Antakyalı olmamın hem birden fazla farklı kültürlerden insan tanımamın güzelliği de bir yandan farklı müzikleri tanımış olmam. Bu şekilde kulağım dolmaya başlamıştı çocuk yaştan itibaren. Bir gün müziğin mesleğim olacağını hiç hayal etmiyordum tabii ki. Hep hobi olarak kalacağını düşünüyordum çünkü genelde yurdum insanı, yurdum anneleri çocukların altın bilezik dedikleri mesleklere yönelmelerini isterler ama ben asi yapıda bir insan olduğum için bu konuda aileme kök söktürdüm biraz. Onlar da en sonunda benim bunu bırakamayacağımı anladıklarında geri çekildiler ve saygı duymaya başladılar. O gün bugündür yani 11 yaşından beri müziğin içindeyim çünkü gitarı elime ilk o zaman almıştım ve ilk bestemi de 11 yaşında yaptım aslında, tabii çok çocukça bir besteydi. Acapella şekilde okumak bana artık haz vermemeye başladı, daha farklı sesler tınlatmak istiyordum. Yine bir gün kermeste kızın elinde gördüğüm gitara özenerek ailemden istedim. Onlar da beni kırmadılar ve gitar aldılar. Önce onlar da bir heves zannetti, kenara atacağımı zannettiler ama öyle olmadı. O kadar istikrarlı başladım ki sonrasında kendim öğrendim zaten. Artık kurs aldığım yer bile bana yetersiz gelmeye başlamıştı. Anıl Durmuş, Onur Koç gibi isimlerin parmaklarına bakarak, parmaklarını izleyerek, bir köşeye resimlerini çizerek öğrenmiştim. Ondan sonra bu süreç devam etti, ben bırakmadım. Sonra bunun okunabilir bir şey olduğunu öğrendim. Müziğin aslında akademik anlamda bir bölüm olduğunu sonradan öğrendim çünkü etrafımda müzikle ilgilenen çok fazla insan yoktu akademik olarak. Tamamen hobi olarak

hayatlarında tutuyorlardı. Daha sonrasında konservatuvar okumak istedim, heves ettim. Böyle bir konservatuvar geçmişim de oldu. İlk profesyonel müziğe, ilk bestelerimi yapmaya bu üniversitede başlamıştım. Ama yayın tarihim üniversiteyi bıraktıktan sonra oldu. 

3-) Şarkılarınızı dinlediğimde melodilerde ve sözlerde çok güzel detaylar hatta özgünlükler olduğu anlaşılıyor. Şarkılarınızın üretim sürecinde nelere dikkat edersiniz?

S: Baktığım nokta sanırım kendi tekrarıma düşmemek oluyor çünkü insanlar kendini tekrar etmeye meyillidir fark etmeden de olsa. Şarkıyı yaparken önce böyle bir şarkının var olup olmadığını derinlemesine araştırıyorum çünkü bu başıma çok geldi. Bir şarkıyı yapıyorum, çok yükseliyorum ama sonrasında içinde büyük çapta bir ezginin aslında başka bir şarkıya ya da şarkılara ait olduğunu fark ediyorum. Tabii ki bunda bir sorun yok, müzik müziği doğurur, sanat kendinden ilham alan bir şeydir ama günün sonunda bir puzzle yapmak istemiyorum aslında. Bir bütünlük olsun istiyorum. Daha özgün olsun istiyorum, benden bir şey olmalı. Bir gün yine böyle bir şeyle karşılaşırsam muhtemelen çok üzüleceğim, bilinçli de olmaz yüksek ihtimalle. Ama artık gittikçe şarkıların kendini doğurduğuna şahit oluyorum. Sona yaklaşıyor muyuz, bilmiyorum ama iyice sıkıştık diyebilirim bu konuda. Onun dışında sözlerin anlamlı olmasına ve hikâyeye bağlı kalmasına, gerçekten bir teması olmasına, yaşanmış olma ihtimalinin yüksek oluşuna dikkat ediyorum. 

4-) Çok sık şarkı çıkarmıyorsunuz fakat çok sadık bir dinleyici kitleniz var. Dinleyicileriniz bu durumdan şikâyetçi olmuyorlar mı? Bu konuda hiç tepkiyle karşılaştın mı?

S: Çok fazla tepki alıyorum, özellikle konser konusunda. Ama bazı şeylerin hep doğru zamanı olduğunu düşünenlerdenim. Çok sık şarkı üretmek bana göre değil çünkü ben çok sık duygu değiştiren bir insan değilim. Böyle radikal geçişlerim olur, o geçişlerde de zaten illaki bir eser çıkar ortaya. Ve bunu yıl içerisinde zaten 20-30 kere yaşamayız. O yüzden çok sık şarkı çıkartmak benim açımdan, Suzan Hacigarip olarak çok benlik bir hareket değil. Muhtemelen her zaman da böyle kalacak. Tabii ki giderek artacak bu sayılar çünkü şu anda işin prodüksiyon kısmını öğrendiğim bir süreçteyim, biraz daha yavaşladım. Deprem sonrası belli başlı sorunlar yaşandı, anlaşmazlıklar oldu, birçok şey yaşandı. Birazcık durduğum, durduğumun farkında olduğum bir dönemdeyim ama dönüşüm muhteşem olacak; merak etmeyin. 

5-) Yakın zamanda dinleyicilerinizi ne gibi projeler bekliyor? Planlarınız neler?

S: Öncelikle hazırda beklettiğim birkaç tane şarkım var, bitmiş şarkılar. Şu an üzerinde çalıştığım, çok inandığım bir şarkı var. Sanırım uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar dinlediğim bir dönemdeyim. Normalde sorarlar: “Suzan Hacigarip kendini dinliyor mu?” diye, normalde dinlemiyorum ama bu aralar çok fazla dinliyorum. Çünkü gerçekten çok güzel şeyler yapmışız sevgili Azel Bert ile. Onları paylaşmak için can atıyorum. Çok da kalmadı zaten. Çok yakın bir zamanda, 1-1,5 ay gibi bir süre içerisinde paylaşmaya başlayacağım. 

6-) Bağımsız müziğin yaygınlaşması, müzik piyasasındaki bazı olumsuzluklara yol açtı. Örneğin, birbirine hem düşsel hem de düşünsel açıdan benzeyen şarkılar çoğaldı. Bağımsız müzik ve dağıtımın bu kadar kolaylaşması hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

S: Bağımsız müziğin hem olumlu hem de olumsuz getirileri oldu bence. Birincisi artık dijital bir çöplükle yaşıyoruz çünkü artık eline her bilgisayar, mikrofon, kamera, dijital herhangi bir şey alan herkes bir şey olmaya çalışıyor. Bu, düşünsel açıdan pozitif olsa da birçok açıdan da olumsuz çünkü orijinal içerik çok fazla göremiyoruz. Herkes birbirinin taklidi olmuş, kopyala-yapıştır bir düzendeyiz şu an maalesef. O yüzden bu iş iyi bir yere gidecek mi bilmiyorum. Ama iyi tarafı da artık insanların tekelleşmiş bir sektöre mecbur kalmayışına seviniyorum. 

7-) Çoğu sanatçıya sorduğum bir soru var: Yerel ve bölgesel yöneticilerin festivallere ve konserlere karşı takındıkları tavır hakkında ne düşünüyorsunuz?

S: İşin çok içinde olmamakla birlikte işin iç yüzünü bilmediğim için bir yorumda bulunamam. Tabii ki kulağımıza gelen, arkadaşlarımdan duyduğum şeyler ve etrafımda festivallere çıkan çok fazla insan var; elbette bir sıkıntı olduğunun farkındayım. Bunun sebebinin siyasi de olduğunu düşünüyorum çünkü artık dediğim gibi günümüz Türkiye’si bizi şaşırtmıyor. Her gün yeni bir şokla uyanıyoruz. O yüzden kesin bir şey söylemek de istemiyorum ama illaki olumsuz tarafları, olumlu taraflarından çok daha fazladır. 

😎 Çağan Şengül ile çok güzel işler yaptınız. Nasıl tanıştınız ve nasıl karar verdiniz düet yapmaya?

S: 2019’un başlarında, Youtube’da çok güzel kanallar vardı. No name isimlerin bir araya geldiği, tanıştığı, şarkılar üretip gönderdiği, seçilenlerin de yayınlandığı bir dönemdi; çok tatlı bir dönemdi. Alternatif müziğin doğuşu diyebilirim hatta. Tabii ki onun öncesi de var. Bana denk gelen kısım da Çağanların olduğu kısımdı. Ortak bir arkadaşımız vardı, onun vesilesiyle tanışmıştık ama zaten birbirimizden haberdardık. Ben onu takip ediyordum, o da beni dinliyormuş derken “Bir şeyler yapalım Suzan.” dedi bir gün. Yolumuz da İstanbul’da kesişti ve benim yaptığım birkaç beste vardı. Onları dinlettim, Çağan çok beğendi. Bunları yapalım deyince de -Yasir’le de aynı şekilde- bir uyum sağlandı ve o gün bugündür çok güzel bir arkadaşlık, çok güzel üretimler ortaya çıktı. 

9-) Şimdi konsept sorularımıza geçiyoruz. En son dinlediğiniz üç şarkıcı kim?

S: Lana Lubany’yi dinliyorum bu aralar, “The Snake” şarkısına da bayılırım. Yine böyle hibrit üretimler yapan bir kadın. Onun dışında Talk in (?) diye bir grup var, onları dinliyorum. Ve de tabii ki vazgeçilmezim Tamino. En son dinlediğim 3 Türk şarkıcı ise Mabel Matiz, içerisinde en çok dinlediğim şarkıcılardandır kendisi. Binsen Tezer dinliyorum. Maya Perest diye biri var, onu dinliyorum, çok dikkatimi çekiyor bu aralar. Çok güzel bir sesi var, çok güzel şarkıları var bence. “Yok Bana Bu Cihanda” şarkısını da hayranlıkla dinledim, ilk duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. 

10-) Okuduğunuz kitaplar arasından en sevdiğiniz cümle hangisi?

S: “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim” kitabını okumuştum. Oradaki kurgu karakterlerden biri olan bir doktor, hastasına şunu söylüyordu: “Ben sana gül bahçesi vadetmedim.” Ve sanırım hayatta hiç kimse bizim için bir gül bahçesi vadetmeyecek. Her şeyi biz kendi tırnaklarımızla kazıyarak yapacağız, üreteceğiz. O yüzden hayatımın cümlesi diyebilirim. Direkt aklıma bu geldi çünkü üzerimde çok etkisi olan bir cümle, mottolarımdan biridir yani. 

11-) Son olarak dinleyicilerinize neler söylemek istersiniz?

S: Dinleyicilerime öncelikle sevgilerimi sunuyorum efendim. Onları çok mutlu ettiğimi düşünmüyorum çünkü herkesin hikâyesine, acısına dokunuyorum illaki. Ama beni sevmelerinin sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Onların birazcık “Dost, acı söyler.” tarafındayım. İkinci olarak yeni şarkılarım yüklenmekte, birazcık beklemeleri gerekiyor sadece. İşin teknik kısmında biraz yavaşız ama onları da çözeceğiz. Çok güzel, çok özel şarkılar yapıyorum her zamanki gibi. Onların bana gösterdiği özveriyi ben de onlar için gösteriyorum. Çok tatlı bir kitlem olduğunu düşünüyorum çünkü beni gerçekten bırakmıyorlar. Dinleyicilerim de bana benziyor bence. Keyifleri olunca oluyor bir şeyler. Onun dışında ben de keyfim olunca şarkı üretiyorum, daha doğrusu ilham gelince. Arayı açtık ama geliyorum. 


YOK' DERGİSİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir